dünyanın en şahane insanı

hepiniz boksunuz. ben ise mükemmelim.

21 Aralık 2007 Cuma

edebiyat kerhanesi

mesleğim gereği bir çok edebiyatçı tanıdığım oldu. romancılar, öykücüler, şairler...
tecrübelerime dayanarak söylüyorum gerçekten dünyanın en katlanılmaz insanlarıdır edebiyatçılar.

özellikle de romancılar. romancılar yazmadıkları zaman huysuzlaşırlar. çünkü teoride yazar olsalar da o an için işsizdirler. bir emekli albay gibi herşeye karışırlar. sıkıntıdan patladıkları yetmiyormuş gibi sürekli boş konuşarak sizin de kafanızı patlatırlar.

sonra birini bulur aşık olurlar. oh biraz rahat edeceğim sanırsınız, bu sefer de sevgililerini ne kadar çok sevdiklerini, birbirinden anlamsız binlerce örnek ve betimleme ile anlatır, kafanızı patlatırlar. yahu bu romancılar hiç bir şey bulamasınlar, içer içer, durduk yere olay çıkarır, yine de bir şekilde kafanızı patlatırlar.

o yüzden aklınız varsa romancılarla ahbap olmayın.

bunlar yazdıkları zaman da çekilmezliklerinden hiç bir şey kaybetmezler. geceleri gündüzleri birbirine girer, kendilerini içkiye sigaraya verirler. yıkanmaz, tıraş olmaz veya makyaj yapmazlar. bir de kendilerini evlerine kapatırlar.

yazarlar yazmak için neden kapanırlar biliyor musunuz ? bunu rahat etmek için istediklerini mi düşünüyorsunuz ? hayır. bu istek onlara ait değildir. bu istek yarattıkları karakterlerden gelir. yarattıkları karakterler onları adım adım dış dünyadan koparır ve daktilonun başına hapseder. yazılan her satırla birlikte yazar o karakterlerin malı hatta orospusu olur.

ve aynen bir orospu gibi, yazarlar yarattıkları her karakterin altına yatarlar. yatmak zorundadırlar. çünkü yaratılan her karakterin, yazar tarafından karakterin istekleri doğrultusunda tatmin edilmesi gereklidir. bir orospu bunu bedenini sunarak yapar, bir yazar da kalemini...

ama yazarların orospu olması bir seçim değil ihtiyaçtır. çünkü romancı yarattığı karakteri kendine bağlayamazsa o karakter ondan uzaklaşır. yazar kendi yarattığı karakteri tanıyamaz hale gelir. işte yazarın karakteri tanıyamadığı halde yazmayı sürdürdüğü bu kitaplar çok boktan kitaplardır.

yani benim için bir edebiyat eserinin büyüklüğü, içindeki karakterlerin tatminlerinin yoğunluğu ile ölçülür ve bu büyüklük yazarın orospuluğuyla doğru orantılıdır. buna ispat arayan rafından bir Shakespeare çeker okur.

sanat dünyasının orospuları yazarlarsa, orospu çocukları da tiyatroculardır. onları da çok iyi tanırım ama onlar hakkında yazı yazmayacağım çünkü bu orospu çocuklarının sağı solu hiç belli olmaz. haklarında ne yazsam boşa gider, ben de durduk yere sinirlenirim.

15 Aralık 2007 Cumartesi

sınavlar sizi sınamaz, sınıflandırır

sınavlar aptalları sınıflandırmak için kullanılan bir sistemdir. ayrıca herkese ne olmak istediğini kendisi seçiyormuş hissini tattırdığı için de yararlıdır.

halbuki her meslek için açılan kontejyan sayısı belirli olduğu sürece hanginizin hangi boşluğu doldurduğunun ne önemi var ?

eleklerin delik boyu ve yerleri belli. siz sadece sınıflandırılmaları gereken taş parçalarısınız. hepiniz zamanı geldiğinde aynı binanın yapımında kullanılacaksınız.

daha çok çalışanlar, yani daha sert, daha dayanıklı taşlar daha ağır yük binen yerlere konacaklar. doktor, avukat ve ya mimar olabilirsiniz. hiç bir önemi yok. bu sadece bulunacağınız yeri etkiler. aptallık oranınız hiç bir şekilde değişmez.

ölmeniz ya da yüke dayanamayıp çatlamanız halinde ise yerinize konacak taş çoktan hazırlanmıştır. bu bina -sizden bağımsız- her zaman ayakta kalacaktır.

14 Aralık 2007 Cuma

televizyon izlemek sizi aptallaştırmaz

aslında yaptığınız hiç bir şey sizi aptallaştırmaz. zaten daha ne kadar aptallaşabilirsiniz ki ? ama yıllardır televizyona aptal kutusu diyoruz öyle değil mi ? bunun düşündüğünüzden çok daha iyi bir nedeni var.

televizyona aptal kutusu dememizin nedeni aptallar için üretilmiş olmasıdır. aptallaştırmak için değil. televizyon tam aksine sizi aptallığınızdan uzaklaştırır. televizyon seyrettiğiniz süre boyunca kendinizi düşünmeyi bırakırsınız. ne kadar aptal olduğunuzu unutursunuz.

bunun basit bir ispatı televizyonda birinin aptalca bir şey yaptığını gördüğünüzde dayanamayıp kanal değiştirmenizdir. televizyondaki bu anlık aptallık, bir anda sizlere kendi aptallığınızı hatırlatacaktır. buna tahammül etmenizi zaten beklemiyorum.

daha da basit bir ispat için televizyon programlarını nitelediğimiz sıfatlara bakalım : heyecan dolu, dram yüklü, kahkaha tufanı ve hatta ilgi çekici. yani hepsinin aslında demek isteği şey ortak : dikkat dağıtıcı.

evet amaç budur. televizyonun sizden tek istediği ona dikkat etmenizdir. magazin programlarıyla belgesellerin aynı şeyler olduğunu söylesem mesela, ne demek istediğimi anlayabilir misiniz ?

yani sadece belgesel izlemek övünülecek bir şey değil. hatta gerektirdiği yüksek dikkat oranı ve bilgi düzeyi ile belgeseller kısaca "tehlikeli aptal" dediğimiz devrimciler için özellikle dizayn edildiler.

eğer belgeseller olmasaydı hemen her gün, sokaklarda ellerinde "küresel düzen" karşıtı pankartlarla yürüyen, heyecanlı, genç ve tehlikeli aptallarla uğraşmak zorunda kalacaktık.

belgeseller yardımıyla bunlar daha zararsız olan "çevreci aptallara" dönüştürüldü. şimdilerde ise bu aptallar, "küresel düzen" yerine "küresel ısınma" ile savaşıyorlar. bu küresel ısınma işini çok iyi buldular. her ülke için ayrı bir çevre sorunu bulmak ve çevreci bir örgüt kurmak gerçekten çok zorlayıcı oluyordu. şimdi ise küresel ısınma ve al gore var. gerisini siz kendiniz hallediyorsunuz.

gördüğünüz gibi ben kesinlikle televizyona karşı değilim. televizyon sizlerin aptallığını kontrol altında tutmak için etkili bir yol. ilk olarak din vardı, daha sonra savaşlar ve ölüm korkusu... ondan sonra yazı ve kitaplar geldi. ama sizlerin yıllardır süren çoğalma sevdası daha geniş kitlelere çok daha hızlı ulaşmayı gerektirdi. radyo ve televizyon da tam bu anda icat edildi zaten.

farkındaysanız gitgide zorlaşıyor aptallığınızı kontrol altında tutmak.

peki sizce ben televizyon izlemiyorum diyen genç kesiminin yaygınlaştığı dönemde internetin bir anda patlaması ve hatta bu televizyon izlemeyen kesimin tamamının internetle haşır neşir olması, internet üzerinden izlediği televizyon dizilerinin bağımlısı olması tesadüf mü ?

bilmiyor musunuz ? işte siz bu kadar aptalsınız.
"sayfanın sonuna geldiniz. şimdi lütfen kabul edin : boksunuz."